Şanlıurfa’da Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz başkanlığında Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısı gerçekleşti.
Toplantının ardından Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Ticaret Bakanı Ömer Bolat ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır aralarında Ülke TV Ankara temsilcisi Mustafa Pala'nın da bulunduğu gazetecilere açıklamalarda bulundular.
Yılmaz, Nüfus artış hızının bazı avrupa ülkelerinin bile geride kaldığını belirterek yeni kurulan Nüfus Politikaları Kurulu'nun ilk toplantısını ocak ayının ilk yarısında gerçekleştirmeyi planladıklarını belirtti.
Suriye başta olmak üzere birçok konu hakkında da önemli değerlendirmelerde bulunan Yılmaz'ın açıklamaları şu şekilde:
'TÜRKİYE'NİN POZİSYONU ÇOK AÇIK'
Birliği ülkeleri en fazla kendi aralarında ticaret yaparlar. Bu da tabii bir şey, yani coğrafyanın getirdiği bir şey. Dolayısıyla Suriye’nin istikrarının, refahının artması çok çeşitli kanallarda Türkiye’ye de fayda sağlayacaktır hem güvenlik açısından, hem de ekonomik açıdan Türkiye’nin lehine olacaktır. Ama tabii ki bu belli bir vadede ortaya çıkacak bir sonuç, elbette şu anda bir geçiş süreci var, henüz geçici hükümet de oluşmadı bildiğim kadarıyla, geçici bir idare var. Dolayısıyla geçici hükümet oluşacak, sonra daha güçlü kurumsal bir yapılanma ortaya çıkacak. Bizim oradaki tavrımız da çok açık ve net, biz tüm Suriye’nin, Suriye’de yaşayan herkesin, tamamının huzur içinde yaşayacağı bir siyasi ortam oluşmasını temenni ediyoruz. Hangi dinden olursa olsun, hangi etnik yapıdan, hangi mezhepten olursa olsun herkesin birlik içinde, huzur içinde yaşayacağı bir Suriye. Toprak bütünlüğünü koruyan, siyasal egemenliğini koruyan bir Suriye. Dolayısıyla Türkiye’nin pozisyonu çok açık.
'İSTİKRARI BOZMAK İSTEYECEK GÜÇLER HER ZAMAN OLABİLİR'
Bu çerçevede de şunu söyleme isterim: Suriye’deki bu huzur ortamını bozmaya dönük provokatif hadiselere de ihtiyatla bakmamız lazım. Çok ihtiyatlı bir şekilde gelişmeleri takip etmemiz lazım. Suriye’de farklı amaçlarla Suriye’nin istikrarını bozmak isteyecek güçler her zaman olabilir, bunların sosyal medyadan ülkemizdeki birtakım kesimler üzerinden de algılar oluşturmaya çalışarak oradaki istikrarı bozmaya çalışıcı eylemleri olabilir. Bunlara karşı hepimizin çok uyanık olması lazım. Biz Türkiye’de olduğu gibi Suriye’de de Alevi’siyle, Sünni’siyle, Türk’üyle, Arap’ıyla, Kürt’üyle, Hristiyan’ıyla, Müslüman’ıyla, kim olursa olsun, Suriye Suriyelilerindir diyoruz. Suriyeliler birlik, beraberlik içinde yaşasın. Bir ortak şemsiye altında eşit vatandaşlar olarak huzur içinde, güven içinde yaşasınlar istiyoruz. Bunu bozmaya çalışan her türlü eylemin de hem Suriye’ye, hem bölgemize zarar vereceğine inanıyoruz, bunu ifade etmiş olayım.
'TÜRKİYE'YE BÜYÜK FAYDALAR GETİRECEK'
Bu Suriye’deki yapılanma Türkiye’ye –az önce bahsettim- genel olarak mutlaka faydalar getirecektir. Az önce dediğim gibi, güvenlik açısından bir defa, Suriye’den Türkiye’ye yönelik terör tehditlerinin ortadan kalkması, DEAŞ gibi, PKK gibi terör tehditlerinin ortadan kalkması başlı başına zaten büyük bir fayda. Ama bunun da ötesinde ekonomik de, ekonomik olarak da tabii ki faydalar oluşacaktır. Suriye istikrar kazandıkça, zenginleştikçe, refahı arttıkça turizmden ticarete her türlü alanda ekonomik olarak da Türkiye’ye çok önemli katkıları olacaktır. Yeniden inşa sürecinde yine en yakın komşu olarak Türkiye’nin şüphesiz çok daha fazla katkısı olacaktır ve Türkiye’ye buradan katkılar oluşacaktır. İşte bu çerçevede bölgesel olarak da Güneydoğu daha fazla etkilenecektir. Tüm Türkiye bu olumlu etkilere muhatap olacak, ama hemen Suriye’nin sınır komşusu olan diyelim Güneydoğu tabii ki daha fazla etkilenecektir güvenlik bakımından da, ekonomik bakımdan da bu gelişmelerden daha çok etkilenecektir. Suriye’nin istikrarsızlığı nasıl bu bölgelere daha fazla yansıdıysa, istikrarlı bir Suriye’nin de olumlu etkilerini bu bölgemiz daha fazla hissedecektir diye inanıyorum. Burada Türkiye’de yaşayan geçici koruma altındaki Suriyeli kardeşlerimizle ilgili yine gelişmeler tabii etkiler değerlendirilirken dikkate alınmalı. Suriye’de ortam iyileştikçe, güvenlik ortamı, ekonomik ortam, gönüllü, güvenli geri dönüşün de artmasını bekliyoruz.
Bir taraftan da yıllardır Suriyelilerin Türkiye’de yaşayıp Türkçe’yi öğrenmeleri, buralarda geliştirdikleri ilişkiler yeni dönemde bir köprü vazifesi de görecektir Türkiye ile Suriye arasında. Suriyeli kardeşlerimiz gitseler, vatanlarına gittiklerinde aynı zamanda Türkiye’yi tanıyan, Türkçe’yi bilen insanlar olarak, Türkiye’den çeşitli bağlantıları olan insanlar olarak ekonomik ilişkilerimize de, kültürel ilişkilerimize de, turizmimize de, hangi alanı düşünürseniz düşünün, sanatsal dünyamıza da, her alanda katkıları devam edecektir diye inanıyorum.
BAHÇELİ'NİN ÖCALAN ÇIKIŞI VE DEVAMINDAKİ SÜREÇ
Sayın Bahçeli’nin perspektifi çok açık, terörsüz bir Türkiye, huzurlu bir Türkiye. Türkiye yüzyılı dediğimiz Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu vizyonun da biliyorsunuz en önemli unsurlarından biri Türkiye yüzyılı huzurun yüzyılı olacaktır başlığı. Bu huzur meselesi, terörsüz bir Türkiye meselesi çok çok önemli. Dolayısıyla biz bir taraftan bütün vatandaşlarımızı eşit, onurlu vatandaşlar olarak demokratik bir ülkede kendilerini en rahat hissettikleri bir şekilde yaşamalarından yanayız. Demokratik bir ortamın sağladığı imkânlardan hukuk devleti çerçevesinde herkesin eşit vatandaşlık çerçevesinde yaşadığı bir ülke. Ama bir taraftan da terörün varlığı demokratik siyaseti zehirliyor değerli arkadaşlar. Ben hep altını çiziyorum, terörün başladığı yerde demokratik siyaset bitiyor. Terörün gölgesi siyasi partiler üzerinde olduğu sürece gerçek anlamda bir demokratik siyasetten bahsetmeniz mümkün değil. Dolayısıyla farklı partiler olabilir ülkemizde, farklı görüşler olabilir, bir hukuk düzeni içerisinde herkes özgürce fikirlerini ortaya koyar, ama terör bir siyasi partiye veya bir sivil gibi görünen bir yapıya bir şekilde etki ediyor, yönlendiriyorsa hiçbir demokratik ülkenin bunu kabul etmesi mümkün değil. Dolayısıyla biz şunu arzu ediyoruz: Terörün gölgesinde olmadığı bir demokrasi, bu çerçevede Türkiye’nin de bunu hak ettiğine inanıyoruz. Türkiye bütün içinde yaşattığı zenginliklerle birlikte kapsayıcı bir millet anlayışı içinde, bütün bu farklılıkları kuşatan bir millet anlayışı içinde yoluna devam edecektir.
'TÜRKİYE KESİNTİSİZ ŞEKİLDE TERÖRLE MÜCADELESİNİ SÜRDÜRECEK'
Ama bir taraftan da tabii şunun da altını çizmem lazım, biz hiçbir zaman kendi ülkemizin güvenliğini başkalarının kontrolüne bırakacak bir yaklaşıma da sahip değiliz. Türkiye Cumhuriyeti kararlı bir şekilde, kesintisiz bir şekilde terörle mücadelesini her şekilde sürdürecektir, ondan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Ama elbette gönül arzu eder ki karşımızda bir terör örgütü kalmasın, bununla mücadele etmek ihtiyacı da ortadan kalksın, bunu da elbette kim istemez? Dolayısıyla önümüzdeki süreçlerde bu gelişmeleri hep birlikte takip edeceğiz. Biz her zaman demokrasiden yana olduk, kalkınmadan yana olduk, onun da altını çizmek isterim. Terör, demokrasinin de, kalkınmanın da düşmanıdır. Terörün olduğu yerde ne temel hak ve hürriyetlerinizi kâmilen yaşayabilirsiniz, ne de kalkınabilirsiniz. Dolayısıyla terörün ortadan kalktığı bir ortam hem ülkemiz için, hem doğu-güneydoğu için demokrasi bakımından da, kalkınma bakımından da çok daha olumlu bir ortam oluşturacaktır. Ama biz her türlü dediğim gibi terörle mücadelemizi kesintisiz bir şekilde sürdüreceğiz, ama bir taraftan da terör örgütlerinin ortadan kalktığı bir ortam elbette hepimizin de arzu ettiği bir ortam.
BATILI DEVLETLERİN SURİYEYE YAPTIRIMLARI
Suriye’deki bu yaptırımlar meselesi. Arkadaşlar biraz tabii bu Batının yaptırımları biliyorsunuz, daha çok Batılı ülkelerin önceki rejime yönelik ortaya konmuş yaptırımlar. Dolayısıyla şu anda yeni bir durum var, bunu mutlaka yeniden değerlendireceklerdir diye inanıyorum. Zaten Suriye’nin bu yeni dönemde ekonomik gelişimi, halkın yıllardır zaten Esed rejimi altında sıkıntı çeken halkın rahatlaması bakımından da bu yaptırımların kalkması gerekiyor, ama daha sürecin çok başlarındayız elbette. Önümüzdeki süreçlerde bunlar aşama-aşama gündeme gelecektir diye inanıyorum. Şu andaki yönetim artık yeni bir dönem oluşmuştur Suriye’de, eski dönemin kalıplarıyla, kavramlarıyla bence bakılması doğru değil. Birleşmiş Milletler’den birisi gidip orada şu andaki yetkililer kimse onlarla oturup görüşüyorlar, Amerika Birleşik Devletleri’nden heyetler gidip görüşüyor, Avrupa’dan heyetler görüşüyor, çeşitli ülkelerden insanlar gelip görüşüyorlar. Geçmişten kalma birtakım kavramlar olabilir, ona bir şey demiyorum, ama yeni bir dönem, yeni bir durum fiilen oluşmuş durumda. Bu şartlarla artık hadiseleri değerlendirmekte fayda var diye inanıyorum.
'ÖNEMLİ OLAN SATIN ALMA GÜCÜNÜN ARTMASIDIR'
Ciddi bir sapma olursa dedi Sayın Cumhurbaşkanımız, yani önemli, ihmal edilemeyecek düzeyde bir sapma gerçekleşirse bu tür konular her zaman değerlendirilebilir dedi. Ama biz elbette ki bir sapma beklemiyoruz, inşallah 2025 yılında çok daha güçlü bir şekilde dezenflasyon sürecini devam ettireceğiz. Bu süreç zaten başlamıştı, 2025’te de bu süreç devam edecek. Enflasyonun düştüğü bir ortamda insanımızın satın alma gücü yükselecek, her zaman altını çiziyoruz, önemli olan satın alma gücüdür. Kalıcı sosyal refahın özü budur. Bugün bir artış yaparsınız, yarın ondan daha yüksek bir enflasyon olur, hiçbir anlamı kalmaz. Önemli olan satın alma gücünün artmasıdır.
Geçen TÜİK’in de yayınladığı istatistikler oldu, mutlaka incelemişsinizdir gelir dağılımı istatistikleri. 2023 referanslı, 2024 denildi, ama esas şeyi 2023’e dair rakamlar. Oradan da şunu görüyoruz: Tüm dünyada değerli arkadaşlar pandemiden sonra sürdürülebilir kalkınma göstergeleri geriye gitti. Biz de etkilendik, birçok ülke de etkilendi. Ama 2023’ten başlayarak bir toparlanma görüyoruz. Gelir dağılımında nispi de olsa bir iyileşme ortaya çıkmış durumda. Gini katsayısında bunu görüyorsunuz. En üst gelir grubuyla en az gelir grubunu oranlayan hesaplamalarda da görüyorsunuz. 2024’te de ben bunun devam ettiğini görüyorum, öncü göstergeleri var bunun. En önemli gösterge de emeğin katma değer içinde veya milli gelir içindeki payı, 2024 yılında tarihi yüksek seviyelere gelmiş durumda. Yani şu anda emeğin milli gelirdeki payı, milli gelir hesaplarındaki payı oldukça iyi bir noktaya gelmiş durumda. Bunun gelir dağılımına yansımasını inanıyorum ki gelecek yıl yapılacak hesaplamalarda 2024 gelir dağılımı olarak da göreceğiz.
'ASGARİ ÜCRETLİ SAYISI İÇİN YANLIŞ YORUMLAR YAPILIYOR'
Tabii ki gönül ister ki daha fazla olsun, ama hep altını çiziyoruz bu asgari ücret, bunun üstünü verebilecek sektörlerin, zaten yapmaları gerekir diye inanıyoruz ki nitekim fiilen de bunları yaşıyoruz. Burada temel olan işletmelerin verimliliklerinin artması, daha ayaklarının üzerinde duran işletme sayımızın yükseltmesi ve çalışanlarına daha fazla bunun yansıması, esas olan budur. İnşallah önümüzdeki süreçlerde bu daha da artar.
Asgari ücretli sayısıyla ilgili de bence yanlış bazı yorumlar yapılıyor. Yani yüzde 50’si falan gibi şeyler söyleniyor. Kayıtlı SGK çalışanlarının sigortalı sayısının yüzde 42’si, bu da 6,7 milyona denk geliyor, 33 milyon çalışan içinde 6,7 milyon kişi. Bunun da bir kısmı eksik kayıtlılık değerli arkadaşlar, yani asgari ücretli gibi görünüyor fiili ücret muhtemelen, çünkü asgari ücretten prim alınmıyor, kayıt dışılığın iki türü var. Bir tanesi tam kayıt dışılık, onu görmüyorsunuz hiçbir şekilde. Diğeri de eksik kayıtlılık dediğimiz, yani daha az prim ödemek için daha az gösterilir. Vergiden, primden kaçınmak için gösterilebiliyor. Dolayısıyla bu istatistiklere bakıp herkes bu kadar alıyor diye düşünmek doğru değil, bunun daha alan araştırmalarıyla belki netleştirilmesi lazım. Önümüzdeki süreçlerde Türkiye büyüdükçe, daha güçlü hale geldikçe, imkânlarımız genişledikçe tabii ki sosyal refahın daha fazla arttığını, çalışan kesimlere daha fazla bunun yansıdığını da hep birlikte göreceğiz.
NÜFUS POLİTİKALARI KURULU OCAK AYINDA TOPLANACAK
Son olarak nüfus politikalarıyla ilgili bir şey söyleyeyim. Bu konuyu epeydir çalışıyorduk, Sayın Cumhurbaşkanımız bir kabine toplantısında bu konuyla ilgili kararını ortaya koymuştu, o tarihten itibaren üzerinde epey çalıştığımız bir konu oldu bu. Biliyorsunuz doğurganlık hızımız 1,5’lara kadar düşmüş durumda. Bazı Avrupa ülkelerinin de altına gelmiş durumdayız. Dolayısıyla bu uzun vadede çok önemli sonuçları olabilecek bir durum. Bununla ilgili hem analiz yapıp nedenlerini tespit etme, hem de bunu olumlu yönde etkilemeye dönük, yükseltmeye dönük tedbirler geliştirme anlamında Nüfus Politikaları Kurulu önemli.İlk toplantımızı
Ocak ayının ilk yarısında gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Tabii bu ilk toplantı olacak sonuçta, burada genel değerlendirmeler yapacağız. Ardından bir yol haritası çıkaracağız. Bir yol haritası üzerinde çalışacağız.
Çok boyutlu bir hadiseden bahsediyoruz, yani nüfus dediğiniz zaman tek bir meseleden ibaret değil. Bakım hizmetlerinden çalışma hayatına, evlilik yaşından sezaryen doğumlara, gelir düzeyinden başka hadiselere varıncaya kadar çok sayıda değişkenin olduğu bir alandan bahsediyoruz. Dolayısıyla biz de bu kapsamda bakacağız, kurula da bakarsanız kurulun yapısı da bu şekilde. Çok çeşitli bakanlıklar var, kurul olmasının anlamı da bu, yoksa bir tane bakanlık ilgilensin denirdi. Çok boyutlu olduğu için işte bütün bu tarafları içeren bir kurul şeklinde organize edildi. Gündeme göre sivil toplumdan, üniversitelerden, işte diğer kurumlardan davetliler de olacak. Analizler yaptık, bir taraftan da Aile Enstitüsü kurduk biliyorsunuz. Hacettepe’de yine ciddi bir enstitü var Nüfus Etütleri Enstitüsü, yani işin bilimsel çalışmaları da bir taraftan yapılarak bunları da politikaya dönüştürecek şekilde bu kurumumuzu etkin bir şekilde çalıştıracağız. İlk toplantımızı Ocak ayının ilk yarısında gerçekleştireceğiz. Uzun vadede en temel meselelerden biri nüfus meselesi, sosyal güvenlik sisteminden başka alanlara varıncaya kadar birçok şeyi etkiliyor. Dolayısıyla bu konuya Türkiye’nin daha sistematik bir şekilde yaklaşması, daha kapsamlı politikalarla yaklaşması bakımından da çok hayırlı bir karar olduğunu ifade etmek isterim.