Yazar Kemal Kahraman, Anadolu'da geçmişten günümüze dek uzanan tarihi yapılar ve ibadethanelerin Türk ve İslam kültürü içindeki yeri ve önemini " Tapınaklar ve Camiler" adlı yazısında ele aldı.
Kemal Kahraman'ın "Tapınaklar ve Camiler" adlı yazısı:
'BU YAKLAŞIM GELENEKLERİMİZE UYMUYOR'
“Hıristiyanlık ortaya çıktığında” diye söze başlasam şimdi yanlış anlaşılacak. Çünkü hemen Hazreti İsa ve Milat akla gelecek. Oysa ben onu kastetmiyorum. Hz. İsa ile gönderilen, bugünkü anlamda Hıristiyanlık değildir. Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. İbrahim ile gönderilen neyse odur. Biz ona en geniş anlamda İslam diyoruz. Hıristiyanlığın formu çok sonra ortaya çıktı. “Christ” adını verdikleri Hz. İsa’nın doğumunu takvimin başlangıcı kabul ettiler. Ama Roma’nın Hıristiyanlığı kabul etmesi MS.3. asırdan sonradır. Yani Hz. İsa’nın getirdiği mesaj üç asır boyunca kabul görmedi. İnananlar Roma devletinin zulmü altında yaşamak zorunda kaldı. Kur’an’da geçen Ashab-ı Kehf kıssasını hatırlayalım.
Antik Yunan’dan etkilenen Roma kültürü ilahi mesaja üç asır direndi. İnananları takip etti, evlerini, ibadethanelerini yıktı. Kapadokya Roma zulmünden kaçan inançlı insanların gizlenmek için kurduğu yeraltı şehirleriyle doludur. Üç asırdan fazla bir zaman içinde kendi kültürüyle yoğurarak bugünkü Hıristiyanlığı ortaya çıkaran Roma Doğu’da Ortodoksluğun Batı’da Katolikliğin temellerini attı. Bu defa antik çağdan gelen “pagan” inançların peşine düştü. Eski Yunan ve Roma tapınakları bu süreçte tahrip edilmeye başladı. İlk çağların en büyük kütüphanesi olarak bilinen ve Büyük İskender’in mirası olan ünlü İskenderiye Kütüphanesi “pagan eserleri ile dolu” olduğu gerekçesiyle Doğu Roma’nın Mısır valisi tarafından tapınaklarla birlikte tahrip edildi. Rivayete göre bir hafta boyunca İskenderiye hamamlarında kitap yakılmıştır.
Bunları niçin yazıyorum? Anadolu’nun her yerinde gördüğümüz eski çağlara ait tapınak, tiyatro, kilise gibi kalıntıların nasıl olup da yıkıldıkları düşünülünce ilk akla gelen, bin yıldır bu topraklara hakim olan Türk ve İslam kültürü oluyor. Oysa böyle bir yaklaşımın geleneklerimize uymadığı, geçtiğimiz bin yıl içindeki kültürel birikime baktığımızda kolaylıkla anlaşılabilir. Atalarımızın özellikle ehli kitaba ait dini mekanlara saygı göstermelerinin temel mantığı yazımızın giriş bölümünde verilmiştir. Doğu ve Batı Roma’da devlet dini olmasından itibaren pagan dönemi adı verdikleri ilk çağlara ait eserler iyi bir muamele görmedi. Hangi kalıntıların hangi dönemde bu hale geldiğini uzmanlar hesaplayabilir. Ama ilk zamanlarda böyle bir yıkım dönemi yaşandığı bilinmektedir. Bunu rakiplerini tarihten silmeye odaklanan Roma kültürünün bir devamı olarak görmek pek de yanılsama olmayacaktır.
Anadolu’nun her yerindeki antik çağlara ait tarihi harabeleri gezen yerli ve yabancı turistlerin olaya bu açıdan bakmasında fayda vardır. Bugünden bakınca ilk çağ olsun yeni ve yakın çağlar olsun bu topraklarda tarihten gelen kültürel mirasın koruyucusu bin yıldır atalarımızdır. Bu coğrafyada Hitit, Frig, Grek, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerine ait çok zengin bir kültürel envanter mevcuttur. Zaman dizimini, tapınak, kilise ve cami devirleri olarak özetleyebiliriz. Turizm daha çok yabancı ziyaretçilerin ilgileri doğrultusunda şekillendiğinden milli kültürümüze ait mirasın korunması ve tanıtımı açısından adil olmayan veya ihmal edilen noktalar söz konusu olabiliyor. Bu yazımızda bazı örnekler üzerinden bu konuya açıklık getirmeye çalışacağız. Aydın Didim bölgesinde bir gezide aldığım notlar burada hareket noktamız olacaktır. Gördüğüm birkaç tapınak, kilise ve cami üzerinden, söz konusu durumla ilgili hatırlatmada bulunarak, tanıtım ve turizm faaliyetlerine küçük bir katkı sağlamak niyetindeyim.
APOLLON TAPINAĞI VE HİSAR CAMİİ
Aydın’ın Didim ilçesinin merkezinde yer alan eski Hisar mahallesinde turistler tarafından büyük ilgi gören Apollon Tapınağı harabelerinin hemen yanında tarihi Hisar Camii yer alıyor. 1830 yılında Rum Ortodoks Kilisesi olarak yapılan cami 1924 yılından günümüze Rumeli’den gelen mübadil göçmenlerin yerleştirildiği mahallede cami olarak kullanılıyor. Mahalleli minare bile eklemeyerek camiye gözü gibi bakmış. Yüz yıl kilise ve yüz yıl cami olmak üzere yaklaşık 200 yıllık tarihe sahip olan taş duvarlı, zarif sütunlu cami 2020 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restorasyona alınmış, 2021 yılında tamamlanarak ibadete açılmış. Fakat yeni restore edilen cami, duvarındaki bir çatlak sebep gösterilerek 2022 yılında ibadete kapatılmış. Geçen iki yılda herhangi bir işlem yapılmamış. Bölge sakinleri camilerinin bir an önce açılmasını istemektedir. Binlerce yıllık Apollon tapınağı serbestçe ziyaret edilirken 200 yıllık caminin herhangi bir koruma faaliyeti yapılmadan kapalı tutulması, bu tür camilerin ihyasını istemeyen lobilerin baskıları olduğu şeklinde yorumlara neden olmaktadır. En azından, ihtiyaç duyulan bir bölgede faal olması gereken güzel bir caminin bürokratik süreçlerin uzaması nedeniyle kapalı kaldığı anlaşılmaktadır.
MİLETOS VE İLYAS BEY CAMİİ
Tarihi MÖ. 2000’lere kadar giden Miletos, Didim yakınlarındadır. Efes gibi bir koloni ve liman şehri olup zamanla içeride kalmıştır. Geniş bir alana yayılan harabelerde tiyatro ve hamam dışında Atena ve Asklepios tapınaklarına ait kalıntılar vardır. Milet harabelerinin hemen yakınında yer alan İlyas Bey Camii, Anadolu Beylikleri dönemine ait İlyas Bey Külliyesi'nin merkezinde, zarif ve muhteşem bir eserdir.
Menteşe oğlu İlyas Bey'in emri ile 1404 yılında yapılan cami, Koca Camii ve Cuma Camii olarak da bilinir. Yapımında duvarlara yerleştirilen mermer bloklar eşsiz bir sanat eseridir. Bazı kaynaklar, bu mermerlerin Milet antik şehrinden alındığını (devşirildiğini) vurgulamaya bayılıyor. Özgün mimarisi, cephe tasarımı ve bezemeleriyle Anadolu Türk mimarisinin önde gelen eserlerindendir. Caminin mermer mihrabı geometrik desenlerle bezenmiş olup, çağının en güzel örnekleri arasındadır. Cami ve külliye 2007-2012 yılları arasında Sökeli hayırsever Kayhan ailesi desteğiyle restorasyon görmüş, kültürel mirasın korunması alanında Europa Nostra ödülü almıştır.
Bugün Cami ve külliyesi restorasyon nedeniyle gayet iyi durumda olmakla birlikte sahipsiz bir görünüm arz etmektedir. Bahçe kapısının yanlarında yapının müze değil Didim Müftülüğü’ne bağlı açık bir cami statüsünde olduğu anlaşılıyor. Fakat ibadete hazır durumda değildir. Zeminde halı bulunmayıp bir kenarında seccadeler mevcuttur. Biz ziyaret ederken gördük ki bütün kapıları açık ve özel bir görevli bulunmuyor. Herhangi bir yerleşim yerine yakın olmadığından en azından gündüzleri ziyaret sırasında koruma görevlisine ihtiyaç duyuyor. Kültür bakanlığı portalinde Cami ve külliyesi Milet Ören yeri gezi sistemine dahil görünüyor. Fakat görevlilerden oldukça uzak bir konumda bulunuyor. İlyas Bey Camii mimari özelliklerine ve değerine yakışır bir biçimde ya bağlı olduğu Diyanet kurumu tarafından görevli atanarak ihya edilmeli, ya da ören yeri kapsamında koruma tahsis edilmelidir.
DOĞANBEY KÖYÜ; ŞAPEL VE CAMİ
Söke ilçemiz sınırları dahilinde, geleneksel özgün taş mimarisi, mahalle dokusu ve korunmuşluğuyla ülkemizin kültür hazinelerinden birisi olan Doğanbey Köyü yer almaktadır.
1800 yıllarında Padişah iradesiyle adalardan getirilen Rum vatandaşların yerleştirildiği, Domatia adıyla geçmişi çok eskilere dayanan, mübadeleden bu yana göçmen Türk ve Müslümanların yerleştirildiği eski ve şirin bir köy durumundadır. Yakın tarihimizde Rumların ve Türklerin yaşadığı köy, zamanla terk edilerek aşağı bölgeye taşınma nedeniyle bir süre ıssız kalmış, son dönemde turistik ilgi görmeye başlamasıyla eski köy canlanmış, korumaya alınmış, restorasyon sürecine girmiştir. Köyde yüzlerce yıllık Rum ve Osmanlı köy dokusu özellikleri mevcuttur. Bugün köyün genel siluetine zarif bir beyaz minare hakimdir.
Merkeze gidildiği zaman köydeki daha yakın zamanlara ait büyükçe bir caminin yanında küçük ama eski bir kilise (Şapel) görülmektedir. Bununla birlikte yabancı turistlerin çokça ilgi gösterdiği köyün tanıtımıyla ilgili sosyal medya ortamlarında genellikle uzak planda kaçınılması zor olsa da yakın planlarda cami görüntüsünden özenle kaçınılmaktadır. Biz ziyaret ettiğimizde küçük kilisenin hemen yanında yer alan caminin etrafının bantla çevrildiğini ve “yaklaşmayınız!” diye yazılar asıldığını gördük. Evlerin çoğunun eski ve riskli durumda olduğu, bir kısmının restore edilme sürecinde, yanındaki küçük kilisenin gayet iyi durumda bulunduğu düşünüldüğünde caminin bakımsız durumu ve “yaklaşmayınız” uyarıları oldukça manidar görünüyor. Çünkü en eski yapılarda bile böyle bir uyarı göze çarpmıyor. İstediğiniz kadar yaklaşabiliyorsunuz.
Genel olarak baktığımızda Doğanbey köyünde belli zamanlarda her iki toplumun yaşamış olmasına rağmen Rum dönemini ve eski adını öne çıkaran ezik bir turistik kültürün her şeye hakim olduğu anlaşılıyor. Osmanlı’dan günümüze her türlü kültür ve inanca saygı gösteren milli geleneğimizin zaman zaman ihmale ve istismara uğradığı izlenimi veren bu tür örneklere bakarak en azından yetkili makamlar tarafından dengeli bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. Cami tıpkı yanındaki kilise gibi bir an önce bakımı yapılarak hizmete açılırsa köyün son iki asırlık tarihi gerçek anlamını bulacaktır.
SONUÇ
Ülkemizde mevcut olan zengin tarihi miras, tanıtım, restorasyon ve turizme kazandırma bakımından ne yazık ki daha çok yabancı turistlerin ilgisinin baskısı altında bulunmaktadır. Bunun pasif bir yaklaşım olduğu açıktır. Kültürel mirasın tanıtım ve korunması sadece turizm ve ticaretin insafına bırakılamaz. Öyle bile olsa, ekonomideki “her arz kendi talebini yaratır” prensibine bağlı olarak ezik yaklaşımı bir kenara bırakıp bu topraklardaki tapumuz olan Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserleri turizme ve topluma kazandırmak ilgili kurumların temel görevi olmalıdır. En azından yerli turistler için atalarımızdan kalan zengin mirası tanıtma ve ilgi oluşturma bakımından daha etkili çalışmalar yapılabilir. Tarihsel sürecin tam olarak algılanması için, herhangi bir tapınak veya kilisenin mücavir alanında da olsa kapalı durumdaki camiler hizmete açılabilmelidir. Ankara’da Avgustus Tapınağı ve Hacıbayram Camii buna güzel ve sembolik bir örnektir. Türkiye’deki farklı dönemlere ve dinlere ait tarihi mirasa ilgi duyanların bugün başka ülkelerde kalan bize ait mirasın ne durumda olduğunu araştırmaları, kültürler arasında sağlıklı bir karşılaştırma yapmalarına yardımcı olacaktır.
Turistik bir bölgemize ait bu izlenimlerimin ilgili makamların hizmetine katkıda bulunmasını ve hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.